Artık gece yarısına yaklaşıyordu. Doktorlar bütün gün boyunca Yağmur’la ilgilendiler. Yağmur için gün boyunca ameliyattan başka çok kez müdahale yaptılar. Ama bu onun için yeterli olmayacaktı. Doktorlar bir gün sonunda Yağmur için artık çok fazla birşey yapamayacaklarını farkettiler. Bundan sonrası artık Yağmur’un hayata ne kadar sıkı tutunduğu ile alakalı bir durumdu.
—
O sırada başka bir yerde biri çırıl çıplak yerde yatıyordu. 1.75 boylarında zayıf, beyaz tenli yakışıklı bir çocuktu. Kasları yaşındaki çocuklar için normal seviyedeydi. Boza çalan dağınık saçları vardı. Fazla uzun saçlı değildi. Saçları kaşlarını biraz geçmişti. Boza çalan göz rengi vardı. Saçıyla aynı rengte.. Çıplaktı ama kalçasını tamamiyle örten bir bulut onunlaydı. ve sadece kolunda GECE yazan bir bileklik vardı ve Gece vaktiydi. Bu kişi yavaşça doğruldu. Etrafına baktı ve
– Neredeyim ben? Ne oldu bana? Uff.. Her yerim ağrıyor. dedi.
Ayağa kalktı. Sanki yürümeyi bile bilmiyormuş gibiydi. Yavaşça yanındaki nehre doğru yürüdü. Biraz su içti.
– Harikaaa bu yaa.. dedi kendi kendine elini yüzünü yıkadı ve sonra acıktığını farketti. Etrafta yiyecek birşeyler bulmak için biraz dolaşmaya çıktı. Az ilerde küçük tek katlı, çift katlı evler görüyordu. Küçük küçük birsürü ışık vardı. Çok Arkasında ise büyük duvarlar vardı. Daha çok kale duvarını andırıyordu. Sonra evlere doğru yürümeye başladı. Ama sendeleyerek yürüyordu. Ağır ağır giderken karşısından bir adamın ona doğru yaklaştığını gördü. ve adam onun çıplak olduğundan yeni olduğunu farketmişti. Hemen yanına geldi.
– Dostum burada ne yapıyorsun böyle ? diye sordu. Çocuk önce bir adamı süzdü. Kendisinden biraz daha uzundu ve 30lu yaşlardaydı. Biraz göbekli ve sinsi bir görünüşü vardı. Düşündü biraz ama adama ne cevap vereceğini bulamadı bunun üzerine ;
– Kimsin sen ? Neden soruyorsun bunları diye sordu.
– Ben Üçkağıt Bakkal. Senin buraya geldiği farkettim ve yardımım olabileceğini düşündüm ve senin yanına geldim.
– Hmm. Beni tanımıyorsun yanii !
– Evet dostum. Yoksa hiçbirşey hatırlamıyor musun ?
– Evet.
– Sanırım hafızanı kaybetmişsin gel benimle dedi.
– Özür dilerim ben ben.. çok ac.. Dedi ve bayıldı.
Adam kendi kendine
– Off… Hep aynı şey oluyor birader neden hep ben dedi.
Gözlerini açtığında sıcak bir yatakta yatıyordu genç. Her gözlerini açtığında farklı bir yerdeydi. Üçkağıt kendisine döndü.
– Demek uyandın. Nasıl uyudu beyimiz. dedi
– Neredeyim ben ?
– Benim evimdesin. 12 saattir baygınsın. Sana birşeyler hazırladım acıkmış olmalısın gel hadi. diye masaya cağırdı.
Herşeyi sorgulayan bu genç adam yemek lafını duyunca hemen masaya oturdu. Kendi tabağını ve masada ne var ne yoksa hepsini yedi. Biryandanda adam konuşuyordu.
– Görünüşe göre kim olduğuna dair hiçbirşey hatırlamıyorsun. Sana kendi kıyafetlerimden verdim şimdilik. (Bol mavi bir swit ve gri bir alt eşofman)Saçların boz renkli olmasına karşın 16 yaşlarındasın. Üzerinde sadece üzerinde GECE yazan bir bileklik vardı. Bu yüzden sana bundan sonra GECE diyeceğim. Kendini Gece olarak tanıyabilirsin artık. O bilekliği çok seviyor olmalısın. Hafızanı hatırlamasanda ona sahip çıkmanı öneririm çünkü senin için değerli olmalı. Yemeğini yedikten sonra alt kata dükkanıma gel seninle işim var. dedi ve oradan ayrıldı.
Yemeği yedikten sonra Gece aşağı indi. Heryer kılıç, yay, kalkan, sopa ve zırh gibi birçok ekipmanla doluydu. Kendisine bakkal diyordu ama bir ordu evi gibi mekanı vardı. Üçkağıt kasadaydı. Şaşırdığını farkettiği gence :
– Gece, Ölüler diyarına hoşgeldin.. Yuğata’sın.. Burası ise Üçkağıt’ın Bakkal’ı..